Marketlere,depolara baskın ve cezalarla gıda fiyatı düşürülemez
Marketlerin gıda fiyatlarını belirlemedeki rolünü en çok eleştiren ve dile getirenlerden biri olarak, marketler üzerinde kurulan baskının da gıda fiyatlarını düşüremeyeceğini ifade etmek zorundayım. Hal Yasası başta olmak üzere yıllardır çıkarılan yasalarla küçük esnaf yok edilirken, market zincirlerine önemli imtiyazlar tanındı. Üreticiden doğrudan ürün alma ve fiyat belirleme hakları var.
Birileri soğan depolarına yapılan baskınlarda olduğu gibi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yanlış bilgi veriyor veya seçim stratejisi olarak belli kesimler hedef alınarak kamuoyuna mesaj verilmek isteniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, marketlerle ilgili açıklamalarında özetle şöyle diyor: ” Faiz, enflasyon düşerken marketlerde hala sebze -meyve fiyatları düşmedi. Bu marketlerde, benim halkımı sömürme mücadelesini devam ettirenler varsa bunun hesabını da sorma görevi bizimdir ve sorarız.”
Faizin,enflasyonun düşmesi gıda fiyatlarını düşürmüyor. Çünkü, tarımsal üretimde kullanılan ve büyük oranda dışa bağımlı olan girdilerin fiyatı düşmediği gibi sürekli olarak artıyor. Dövizdeki artışa bağlı olarak özellikle gübrenin,ilacın,tohumun ve diğer girdilerin fiyatı 2018’in ikinci yarısından bu yana yüzde 50 ile yüzde 100’ün üzerinde arttı. Girdi maliyetlerini düşürmeden fiyatları nasıl düşüreceksiniz?
Soğan baskınları fiyatı artırdı
Yakın zamanda, fiyatı arttı diye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla soğan depolarına baskınlar yapıldı. Baskınlar yapıldığında soğanın kilosu 5 lira civarındaydı. Baskınlardan korkan depo sahipleri elindeki soğanı piyasaya sürdü. Fiyatlar 15-20 kuruş geriledi. Sonra ne oldu? Bugün soğanın kilosu 6 liranın üzerinde. Yani baskınlar fiyatı düşürmedi. Çünkü, soğanın zaten depoda olması gerekiyordu. Yapılan baskınlar piyasaya arzı artırdı. Depolarda soğan azalınca fiyat daha da arttı. Çare olarak soğanın gümrük vergisi sıfırlanarak ithalat kapısı açıldı.
Soğan ithalatı nedeniyle bu yıl çiftçiler daha az ekim yaparsa kimse şaşırmasın. Zaten yüksek girdi maliyetleri nedeniyle üretim yapamayan çiftçi için, ithalat baskısı üretimden kaçışı körükleyecektir. Üretim azalınca fiyat yükselecek ve daha çok ithalata ihtiyaç duyulacak.
Türkiye’nin öncelikle bu ithalat sarmalını kırması gerekiyor. Çiftçi üretim yaparken satacağı ürünle hem yaşamını sürdürecek hem de girdileri temin ederek üretimi sürdürecek bir yapı sağlanmalı.
Marketler biber patlıcan satmazsa ne olur?
Market zincirleri çiftçiye göre çok güçlü. Bir bölümü uluslararası düzeyde etkinliği olan zincirlerden oluşuyor. Baskınlara,cezalara karşı önlem olarak biber,patlıcan gibi fiyatı yüksek ürünleri satmayacaklarını ilan etti. Satmazlarsa ne olacak? Öncelikle üretici elindeki ürünü satamayacağı için fiyat bir miktar düşecek. Belki de düşük fiyattan alarak satacaklar. Bu bir taktik de olabilir. Sonra ne olacak? Bu ürünleri üretenler zarar edecek ve ekmeyecek. Ekmeyince ürün azalacak ve fiyat daha da yükselecek. Yine ithalat kapıları açılacak.
Türkiye, 1980’li yıllardan bu yana zaman zaman üreticiyi ithalatla terbiye etme politikası uyguluyor. Fakat, son 10 yılda bu politika doruğa çıktı. Bu nedenle fındık,incir gibi Türkiye’nin üretiminde lider olduğu bir kaç ürün dışında ithal edilmeyen hiç bir ürün kalmadı. Bu politika tarımı bitirmek üzere kurgulanmış ve uygulanıyor. Üreten köylü bile artık tüketici oldu. Bu nedenle fiyatlar kontrol edilemiyor.
Fiyatları düşürmek için neler yapıldı neler?
Bugüne kadar gıda fiyatlarını düşürmek için çok farklı araçlar,uygulamalar denendi fakat hiç birisi işe yaramadı.Kısaca hatırlayalım;
— Fiyatları en az yüzde 25 düşürecek diye 2010 yılında Hal Yasası çıkarıldı. Marketlere üreticiden doğrudan ürün alma yetkisi verildi. Fiyatlar düşmediği gibi, bugün fiyat artışının sorumlusu olarak imtiyaz tanınan marketlerin baskıyla fiyat düşürmeleri isteniyor.
— Fiyatı artan her ürün ithal edilerek fiyat düşürülmeye çalışıldı.Türkiye ithalat cenneti oldu ama fiyatlar düşmedi. Üretim düştü ve daha çok ithalat yapıldı.
— Hal Yasası bir kez daha gündeme getirildi. Hal komisyoncularının fiyatı artırdığı, komisyonculuk kaldırılırsa fiyatın düşeceği iddia edildi. Kısa zamanda bunun da yanlış olduğu,komisyonculuk kaldırılırsa ürünü üreticiden tüketiciye ulaştırılamayacağı anlaşılınca şimdilik askıya alındı.
— İnanılması zor,fakat:”Hans’a ucuz ürün satacağımıza, Hasan ucuza yesin. Yani, ihracatın önünü keselim, başka ülkelere ihraç edeceğimize kendi yurttaşımıza ucuza yedirelim.” denildi. İhracatı engelleyerek gıda fiyatlarının düşürülmesi bile denendi,ama olmadı.
— Uyuşturucu satanlara yapılan baskınlar gibi,soğan depolarına baskınlar yapıldı. Zaten depoda olması gereken soğanlara yönelik bu baskınlarla fiyat düşmediği gibi daha da arttı.İthalata kapı açıldı.
— Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarını emir kabul eden Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, 81 il valisine yazı yazarak marketlere yönelik denetim ve baskıları artırdı. Marketler hemen uyandı, fiyatı yüksek olan biber patlıcanı satmayacaklarını açıkladı.
Dikkat ederseniz, tarım ürünleri ve gıda zincirindeki her halka sırayla hedefe konuldu. Baskı ve cezalar uygulandı. Fakat sorun çözülmedi ve çözülmeyecek. Çünkü teşhis yanlış,yol ve yöntem yanlış.
Ne yapmalı?
Özetle, yapılması gereken, üretimden başlayarak sofraya kadar olan zincirdeki sorunları bir bütün olarak ele almak ve kronik hale gelen sorunlara çözüm üretmektir. Bu sorunların en başında yüksek girdi fiyatları, çiftçinin para kazanamaması,pazarlama zincirindeki sorunlar nedeniyle ürünün tüketiciye pahallı ulaşması. Ürün kayıpları.İklim değişikliğine bağlı felaketler. İthalatın yarattığı tahribat. Üretici örgütlenmesinin yetersizliği. Bu sorunların tümünü kapsayacak bütüncül bir politikanın oluşturulması ve kararlılıkla uygulanması ile soruna çözüm bulunabilir.